Salgının Sessiz Muhafızı: Kemah’ta Bir Zamanlar Tahaffuzhane Vardı

Kemah, tarih boyunca yalnızca doğu ile batı arasındaki geçiş güzergâhı değil, aynı zamanda zengin tuz kaynaklarıyla da dikkat çeken bir yerleşim birimi olmuştur. Özellikle Kemah Tuzlası, bölge ekonomisinin temel damarlarından biri olarak yüzyıllar boyunca işlevini sürdürmüştür.


Sadece yerel halk değil, çeşitli şehirlerden tuz almaya gelen çok sayıda tüccar ve yolcu, bu alanda yoğun insan hareketliliği oluşturmuş; bu da salgın hastalıkların yayılması riskini artırmıştır.


Bu riskin farkında olan Osmanlı Devleti, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye mührüyle resmileştirdiği bir kararla Kemah’ta tahaffuzhane kurulmasına karar verdi. Devlet Arşivleri’nde yer alan ve Recep Babacan tarafından ortaya çıkarılan belgelere göre:

  • Kolera nedeniyle hasar gören bölgelerin yeniden inşa edilmesine,
  • Görevli memurlar ve sağlık personeli için barınma alanları yapılmasına,
  • Sağlık kontrolünden geçmiş bireylerin ve öğrencilerin iskanına olanak tanıyacak bir mahallenin kurulmasına,
  • Bu mahallenin “Dersaadet Mahallesi” olarak adlandırılmasına ve vakıf yapısıyla yönetilmesine karar verilmiştir.


Metnin Günümüz Türkçesi ile çevrilmiş halidir.

Kemah kazasında birden fazla tuzla bulunduğu için, bu bölgede sağlık ve düzen açısından bazı önlemler alınması gerekmiştir. Diğer bölgelerdeki tuzlalarda yapılan inşa ve koruma çalışmaları için ayrılan ödeneğin, Kemah’taki acil ihtiyaçlara da aktarılması uygun görülmüştür. Özellikle daha önce yaşanmış bir yıkım sebebiyle harap olan alanın yeniden yapılandırılması, bu amaçla görevli memurların kalacağı lojmanların yapılması, sağlık kontrolünden geçen kişilerle öğrencilerin barınabileceği alanların inşa edilmesi planlanmıştır. Bu doğrultuda, Kemah kasabasında, devlete ait bir arazide yeni bir mahallenin kurulmasına; bu mahallenin devlet kontrolünde bir vakfa bağlanarak yürütülmesine ve başına devletçe atanacak bir mütevellinin getirilmesine karar verilmiştir. Yeni mahalleye ise "Dersaadet Mahallesi" adı verilmiştir. Tüm bu düzenleme ve kararlar Osmanlı Devleti tarafından resmen kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.


Salgının ve Umudun Sessiz Tanıkları

Osmanlı arşivlerinden alınan bir diğer belgede, 1311 (1893) yılına ait tahaffuzhane kayıtları, Kemah’tan geçen kişilerin muayene, temizlik ve sevk işlemlerine dair satır satır işlenmiştir. Bu tablolar, tahaffuzhanelerin sadece bina değil, aynı zamanda bürokratik ve bilimsel işleyişe sahip sağlık kurumları olduğunu gözler önüne sermektedir.

Kayıtlarda; kimlerin geldiği, nereye gideceği, ne zaman sevk edildiği ve ne tür tedbirlerin alındığı gibi ayrıntılar yer almaktadır. Bu, Osmanlı’nın sadece merkezde değil, taşrada da modern sağlık yönetimi yürüttüğünü kanıtlayan değerli bir örnektir.

Kemah Tahaffuzhanesi, hiçbir zaman bir şatafatın, gösterişli binaların ya da ödüllerin merkezi olmadı. O, zor zamanlarda hayatı koruyan, görünmeyen bir kahramandı.

Kolera salgınının ortasında kurulan bu yapı, sadece hastalığı engellemedi; aynı zamanda umut verdi. Sağlıkla kalmanın devlet politikası haline geldiği o yıllarda, Kemah gibi taşra biriminin bu denli güçlü bir altyapıya sahip olması, tarihsel açıdan büyük bir başarıdır.

Bugün Kemah’a baktığımızda, sadece taş yapılarını değil, aynı zamanda insan hayatını önceleyen bir yönetim anlayışını da miras alırız. Kemah Tahaffuzhaneleri, Osmanlı taşrasındaki sağlık sisteminin ne kadar örgütlü, insani ve ileri görüşlü olduğunu gösteren canlı birer hafıza yapısıdır.

Kemah Tahaffuzhaneleri, sıradan birer karantina yapısından çok daha fazlasını temsil eder. Bu yapılar, Osmanlı Devleti’nin halk sağlığı politikalarının taşradaki en somut tezahürlerinden biri olmuştur. Özellikle 19. yüzyıl sonlarında art arda yaşanan kolera salgınları sırasında, Kemah gibi doğu vilayetlerine bağlı küçük bir kazada böylesine kapsamlı bir sağlık altyapısının inşa edilmesi, merkezi idarenin taşraya verdiği önemin açık bir göstergesidir.

Kemah’ın stratejik konumu—tuz üretim sahalarına (memlehalar) ev sahipliği yapmasıticaret yolları üzerinde bulunması ve Doğu Anadolu’daki askerî-geçiş noktalarına yakınlığı—bu karantina merkezini sıradan bir sağlık tesisi olmaktan çıkarmış; onu bir bölgesel kontrol ve koruma üssü haline getirmiştir.


Bu tahaffuzhaneler:

  • Salgının yayılmasını önleyerek binlerce hayatı korumuş,

  • Görevli memurlar, öğrenciler ve tüccarlar için barınma ve temizlik altyapısı sağlamış,

  • Tuz almak üzere bölgeye gelen yoğun ziyaretçi kitlesinin sağlık açısından filtrelenmesini sağlamıştır.


Aynı zamanda devletin “vakıf” üzerinden bu yapıyı sürdürme kararı, sağlık hizmetinin süreklilik ve kamu yararı temelinde yürütülmek istendiğini de ortaya koyar.

“Kemah Tahaffuzhaneleri”, zor zamanların ortasında bir halkı korumak için sessizce inşa edilmiş; varlığıyla hayat kurtarmış, bürokrasisiyle kayıt altına almış, kimliğiyle ise bir beldeye tarih yazdırmıştır.

Bugün Kemah’ın tarihine dönüp baktığımızda, taşların altında sadece coğrafya değil; dayanışma, akıl, sağlık ve insan sevgisiyle örülmüş bir idare görürüz. Tahaffuzhaneler, bu hafızanın en derin, en sessiz ama en sağlam sütunlarıdır.

Bu makale, Araştırmacı Yazar Recep Babacan’ın Devlet Arşivleri’ne dayanarak yürüttüğü titiz çalışmaların bir ürünüdür. Onun belgelerle ortaya koyduğu bu tarihsel hatırlatma, bugün bile yerel tarihin, halk sağlığının ve kamu yönetiminin kesişim noktasında duran bir kıymettir.




Kaynakça

  • T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi, Tahaffuzhane İnşa Emri Belgesi (Kayıt No: [belge tarihi 1893, hicri 1311]).

  • T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Kolera ve Emraz-ı Sâriye Tablolu Kayıt Defteri, 1893.

  • Babacan, R. (2025). Kemah’ta Sağlık Tarihi ve Osmanlı Karantina Kurumları. Kişisel arşiv ve saha çalışmaları.

  • Ergin, O. (1930). Türkiye Maarif Tarihi, Cilt II. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.

  • İlber Ortaylı (2005). Osmanlı’da Devlet ve Memur. İstanbul: Timaş Yayınları.

instagram facebook twitter

Haberdar Olun