Osmanlı tımar sisteminde, merkezi otoritenin toprak üzerindeki denetimini korumak amacıyla geliştirilen önemli bir uygulama, tımarın intikali meselesidir. Bir sipahinin vefatı halinde, onun sahip olduğu tımar doğrudan miras olarak çocuklarına bırakılmazdı. Yalnızca “kılıç hakkı” adı verilen ilk rütbe ve maaşa (tımar miktarına) karşılık gelen kısmın oğullara devri söz konusu olurdu. Zaman içerisinde babaya yapılan zamlar ve toprak tahsisleri ise geri alınır, böylece genişleyen tımar arazilerinin bir aile mülküne dönüşmesi engellenirdi. Bu yöntem, tımar sisteminin feodal bir yapıya evrilmesini önleme amacı taşımakta ve Osmanlı merkezî idare sisteminin sürekliliğini sağlamaktaydı.
154 numaralı icmal defterinde yer alan verilere göre, menşe veya kimliği tespit edilebilen bazı tımarlı sipahiler şunlardır:
Kasım – Kemah Sancakbeyi Üveys Bey’in kethüdası
Şüca – Trabzonlu
Mahmud – Rumelili
Pir Hasan – Tekke Şeyhi Etmeklü Şeyh’in torunu
Nuh – Casus Ahmet’in oğlu
Hüseyin – Kemah Sancağı Beylerinden Faik Bey’in mirahuru
İbrahim – Kethüda
Mahmud – Kuzey Erzincan nahiyesi sipahileri seraskeri
Temür – Güney Erzincan nahiyesi sipahileri seraskeri
Abdullah – Yeniçeri
Pir Ali – Bayındırlılar’dan, Akkoyunlu Rüstem Bey’in oğlu
Mustafa – Yeniçeri
Söhrab – Akkoyunlu Ebulkasım Bey’in oğlu
Hamid – Akkoyunlu Bayram Bey’in oğlu
Beşaret – Kemah sipahilerinden
Yadigâr – Erzincan Miralayı Ayna Hoca Bey’in oğlu
Halef – Akkoyunlu Ebulkasım Bey’in oğlu
Murad – Casus
Arnavud Ali – Dergâh-ı Âli Silahtarlarından
Hasan – Dergâh-ı Âli sipahilerinden
Üveys – Trabzonlu
Karlu – Casus
Osman – Erzincan sipahileri kethüdası
Ebulkasım – Akkoyunlu beyzadelerinden
Mirza Mehmed – Akkoyunlu
Can – Akkoyunlu
Bu listede yer alan isimler, bölgenin sosyo-politik yapısının çeşitliliğini ve Osmanlı tımar sisteminin kapsayıcılığını göstermektedir. Akkoyunlu soyundan gelen sipahiler, casus olarak görev alanlar, yeniçeri kökenli askerler ve tarikat şeyhlerinin torunları, Kemah ve Erzincan’daki tımar teşkilatının çok yönlü yapısını açıkça ortaya koymaktadır.
Kemah livasında kayıtlı sipahiler arasında az sayıda da olsa Hıristiyan unsurların bulunduğu tespit edilmiştir. Osmanlı Devleti, yeni fethettiği bölgelerde nüfuzlu ama tehlike arz eden kişileri sürgün ederken; devlete sadakat gösteren yerel unsurları kendi bürokrasisine entegre etmekten çekinmemiştir. Bu politika çerçevesinde, tımar sahibi Hıristiyan sipahiler de sisteme dahil edilmiştir.
Trabzon’un Osmanlı topraklarına katılmasından sonra, bu bölgeye Arnavutluk’tan sürülen sipahilere tımar tevcih edildiği arşiv belgelerinde yer almaktadır. Bunun yanı sıra, Trabzon sancağında görev yapan bazı Hıristiyan sipahilerin, bölgenin eski, yerleşik unsurları olduğu bilinmektedir. Kemah’ta tespit edilen beş Hıristiyan sipahi de bu kapsamdadır.
Tımarla ilgili olarak, Hıristiyan ve Müslüman sipahilere aynı hukuki muamele uygulanmıştır. Örneğin, bir Hıristiyan sipahinin ölümü hâlinde, tımarı oğluna geçebilmekteydi. Eğer sipahinin biri Müslüman, diğeri Hıristiyan iki oğlu varsa, babalarının tımarını ortaklaşa tasarruf edebiliyorlardı. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin idari pragmatizmi ve sosyal esnekliği bakımından çarpıcı bir örnektir.